Karl Marx’ın 3 ciltlik Kapital’ ini ve ilaveten Grundrisse’nin tümünü tuvalette okumuş ve Hegel’in eserlerine de burada başlamış bir insan olarak 19 kasım diye ilan edilmiş dünya tuvalet gününüzü kutlamayı unutmuş olmam tabii ki affedilir bir şey değil. Bu yüzden biraz gecikmiş de olsa geçmiş dünya tuvalet gününüzü içtenlikle kutluyorum.
Bu günü kutlamak için ne yapılmalı gibi manasız ve cevabı belli bir soruyu sormuyorum, ama dünyada bir umumi helayı müzeye dönüştürmüş bir ülkenin gururlu vatandaşı olarak bugünün anlam ve önemini en çok bizlerin bileceğine eminim. Halk arasında ’sık dişini helası’ olarak bilinen Tokat’taki umumi helanın varlığını ben çok acı şekilde öğrenmiştim. Bir bayramın birinci günü İstanbul’dan çıkmak gibi imkansız bir işe girişmiş bir tur otobüsünün içinde fena halde sıkışmış olduğumu bilen tur rehberi benim kendimi tutma çabamı boşuna çıkarmak için bu umumi helayı müzeye çevirme öyküsünü anlatınca onun amaçladığı da maalesef olmuştu. Bu yüzden tuvalet gününün anlam ve önemini o maceramın feci sonucundan sonra benden daha iyi anlayabilecek bu alemde başka biri yoktur belki de.
Bir süredir çağdaş sanatı anlatacak bir kitap için çalışmakta olduğumdan ve çağdaş sanat insanın vücudundan çıkabilecek idrar, dışkı, kusmuk gibi şeylerle de nedense aşırı ilgili olduğundan, bu anlamsız yakın ilgi ve bütün bunların yaptığı çağrışım nedeniyle bir süredir neredeyse her günüm tuvalet günüymüş gibi geçiyor benim.
tuvalet gününün sanat boyutunu düşünürken züccaciye dükkanından satın aldığı pisuara imza atarak onu bir sanat eseri olarak kabul ettirip sanat tarihinde paradigmatik kopuş yaratan devrimci Marcel Duchamp yanında konserve kutulara koyduğu kendi dışkısını ‘sanatçının dışkısı’ adıyla sergileyen Piero Manzoni’yi unutabilmek tabii ki mümkün değil.
Slavoj Zizek İstanbul’a geldiğinde onunla kaldığı otel odasında buluşmuştuk. İlk izlenimim tahmin ettiğim gibi tamamen çıldırmış olduğuydu. Yani batının en tehlikeli felsefecisi ilan edilmiş olması boşuna değildi. Gerçi bana ilk laflarının pek felsefi olduğunu söyleyemeyeceğim. Benimle gelmiş olan tv ekibindeki kız arkadaş hakkında lise düzeyinde bile pek orijinal ve akıllı sayılamayacak şeyler söyledi. onunla üçlü seks yaptığımız takdirde bunun sandviç olarak tanımlanacağını anlattı. ilk okul düzeyindeki konuşmalardan bildiğim bu fikir bana pek orijinal gelmediğinden ünlü filozof Zizek’ten yeni bir fikir olarak duyurmadım bunu dünyaya.
Zizek aslında şanslıydı çünkü o kız arkadaş İngilizce bilmiyordu, bilseydi adamın ağzını burnunu kıracağı kesindi.
Her çok kitap okumuş ve belki de bu yüzden delirmiş insanda görülen adet onda da vardı. Beyni konudan konuya atlıyordu ve fikirleri belirli bir senteze de ulaşmıyordu.
Çünkü Hegel’den konuşurken birden Almanların kendi dışkılarına aşırı ilgi duyması konusuna atlayıverdi.
Zizek’e göre hemen her Alman vatandaşının kendi dışkısına sağlıksız ve özel ilgisi vardı. Bunu nasıl inceledi bilmiyorum, ama her Alman sabah tuvalete çıktıktan sonra dışkısını uzun süre inceliyordu ona göre. biçimi, boyu, görünümü nasıl, bunu her sabah yorumluyordu Alman vatandaşları.
Bunu anlattıktan sonra bunun anlamını yakında çözeceğini söyledi ve benden bir cevap almak için beklemeye geçti, bu arada gözleri muzip biçimde parlıyordu, çünkü benim buna verecek bir cevabım olamayacağını düşündüğü belliydi.
Bunda yanılıyordu. Çünkü belki onun kadar fazla kitap okumamış olabilirdim, ama en azından onun kadar delirmiş olduğum kesindi .
Almanlar ve dışkıları konusunda onun söylediğine bir cevabım vardı ama bir süre söylesem mi acaba diye de düşündüm. çünkü söylediğimde adamın bundan sonraki hayatının oldukça berbat ve bedbaht geçeceğini ve bunun belki de kendi sonunu oluşturabileceğini biliyordum.
Bir süre konuyu tartıp düşündükten sonra, aman ne yapayım yani ne olacaksa olsun ondan ben mi sorumluyum ki bu dünyada, diyerek söylemeye karar verdim.
Ve beni hala muzip gözleriyle beklemekte olan Zizek’e “Almanların sadece kedi dışkılarına ilgi duyduklarını sanıyorsan yanılıyorsun. Bazı erkekleri özellikle kadınların dışkısına daha da özel ilgi duyuyor ve bunlarla hayal edemeyeceğin iğrenç şeyler yapıyorlar. Bu adet Japonlarda da var. Bana inanmıyorsan birkaç Alman ve Japon BDSM videosu seyret de gör bakalım neler olabiliyormuş bu hayatta” dedim. İşte o an ünlü filozofun gözündeki muzip ışık söndü ve ayrıldık.
o günden itibaren Zizek yeni bir çalışma yayınlamadı ve hakkında çok konuşulur biri olmaktan da çıktı. Benden duydukları yüzünden hayata tamamen küsmüş bile olabilir. Bu güzel başarımı da dünya tuvalet günü vesilesiyle hatırladım. Tekrar tuvalet gününüzü içtenlikle kutluyorum.