Çekirdek çitleme ritüelinin olmazsa olmazı kabukların o an nerede bulunulursa bulunulsun yere atılmasıdır. Burada alınan haz kabuğun elle değil direkt ağızdan yere tükürülmesiyle direkt orantılıdır. Sürecin çekirdek çitleyen insanı neredeyse transa geçirdiği ve üzerine geçici ölüm benzeri inanılmaz bir durgunluk getirdiği de gözlemimdir. hatta daha da ileriye giderek Türkiye’de haksızlığa, otoriteye isyan geleneği olmamasını bu yaygın çekirdek çitleme takıntısının getirdiği aşırı sakinlikle açıklayabiliriz diye düşünüyorum.
şöyle açayım meseleyi, eğer Fransız ve Rus halkı da Türkler gibi çekirdek çitlemekten hoşlansaydı, çitlemenin afyon benzeri uyuşturucu etkileri yüzünden ne Fransız devrimi, ne de 1917 Rus devrimi olurdu.
Hatta birileri keşke incelese, ben eminim ki Atatürk’ün kurtuluş savaşına başladığı dönemde Türkiye’de bir çekirdek kıtlığı yaşanmış olması gerekiyor. Çünkü çekirdek çitlemeye başlamış bir halkın kurtuluş savaşı gibi zahmetli bir işe girişecek takatının, arzusunun kalabilmesi mümkün değil.
çitlenen çekirdek kabuklarının ülkede bir çevre felaketine yol açacağını ben yıllar önce o günlerde büyük çöp tenekeleri arasından girilen halk plajında fark etmiştim. plajın içinin halk ile dolu olmasına rağmen çöp kutularının boş olmasından çevre felaketinin yaklaşmakta olduğu belliydi. ilk gittiğimde o yere neden plaj yerine halk tıkınma alanı gibi bir isim verilmediği kafamı meşgul etmişti.
soğanlar, domatesler, yeşil biberler yanında mangalda pişirilen köfteler ve bunların pişmesini beklerken kaçınılmaz biçimde çitlenen çekirdekle halkın uzaktan görünümü esnaf lokantasına gelmişiz izlenimi vererek insanda denize girme arzusunu tamamen yok ediyordu. Köftelerin tam kıvama gelmesini beklerken çekirdek çitleyen her insan uzaklarda ufkun da ötesinde bir şeyler düşlermiş gibi buğulu gözlerle denize bakmaktaydı. gözler istilaya gelmiş uzaylılar tarafından beyin tamamen çekilip alınmış gibi anlamsızdı.
onların çekirdek çitlemeden dolayı düşmüş olduğu koma benzeri duruma bakınca bi ara ama sadece kısa bir süre için, acaba akşam viski içerken ben de yanında çekirdek çitlesem kafamı bu derecede haddinden fazla temizleyebilir miyim diye düşündüm. ama sonra beyin kapasitelerinin çekirdek çitlemeye başlamadan önce bile o anki duruma yakın olduğunu düşününce bu fikirden vazgeçtim.
ben daha önce normal plaj koşullarının olacağını sandığımdan havaya girmek için çıplak ayakla yürümeye çalışıyordum. ama mümkün değildi çünkü doğal afet olmuş gibi bütün yeryüzü çitlenmiş çekirdek kabuğu ile doluydu. çıplak ayağıma birkaç kabuk battı bile. bunun yanında bütün vücudumda ısırmaların neden olduğu kızarıklıklar oluşuyordu. plajın toprak olması gereken zemini de çekirdek kabuğu kaplıydı. sadece birkaç noktada çekirdek kabuğu yoktu, toprak sadece o bölgede gözüküyordu…
bunun ve vücudumdaki o bence 1000 civarında olması gereken kızarıklıkların nedenini aynı anda anladım.
o an yeryüzü üstünde hayal gücü zengin bir yönetmenin çok rahat bir korku filmine dönüştürebileceği bir görünüm vardı. her yer ben diyeyim yüzbinlerce siz deyin milyonlarca kırmızı ve istediği takdirde uçabilen karınca ile doluydu. bunların uçabilmesi bence plajın içinde var olan ekolojik kriz yüzünden mutasyona uğramış olmalarındandı.
size bir şey söyleyeyim mi ben o an Türklerin dünyanın en cesur, en kahraman insanları olduğuna gerçekten inandım çünkü milyonlarca uçabilen kırmızı karınca ve kilometrelerce uzanan çekirdek kabuğunun ortasına öyle yayılıp o kadar iştahla köfte ekmek yiyebilmek her babayiğidin yapabileceği bir şey değildi. normal koşulların var olduğu ve steril yaşam koşullarına alışık bir ülkeden sıradan birini alıp o plaja getirsek o kişi ülkesine en azından ebola veya benzeri bir şeyler kaparak dönerdi.
bir ara karıncaların hiç durmadan çekirdekleri plajın dışına taşımasının aslında güzel bir şey olabileceği fikri nedense aklıma düştü. bunun neden olabileceği şu haberi geçenlerde okuyana kadar da kafamda net değildi:
‘Akdeniz Üniversitesi Sualtı Topluluğu üyeleri, Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu öncülüğünde Konyaaltı Sahili’ne bir eğitim dalışı gerçekleştirdi.
Su altı canlılarını incelemek için görüntü alan grubun kamerasına ilginç bir kirlilik tabakası takıldı. Deniz tabanını bir tarla gibi kaplayan kirliliği önce ağaç yaprağı zanneden grup üyeleri dalgayla hareket eden çöplerin çekirdek kabuğu olduğunu belirledi. Karada tüketilen çekirdeğin tüm kabuklarının rüzgar ve dalgayla deniz dibinde tabaka oluşturduğu görüldü.’
Haber kafamı netleştirirken aynı zamanda bu yazıyı da düşünmemi sağladı.