Özellikle sabah vakti amuda kalkıp ‘Ummmmm’ sesi çıkaranların, hayatta her olayın gülerek ve anlayışla çözülebileceğine inananların veya rutin sohbet için bile durup dururken yere oturup bacaklarını açarak ve başını sanki kendi apış arasını koklamak istercesine bacakların arasına sokarak germe egzersizi yapabilen türde insanların inanabileceği ve bu inançlarını maalesef bize de anlatmakta ısrarlı olacağı gibi, bu dünyada bize yön veren bazı enerjiler olabilir.
eğer doğruysa bana yön veren veren sadece statik enerji olmalı.
bu enerjik yapımın katiyen kinetik enerjiye dönüşmemesi için elimden geleni yapmaya çalışıyorum (konuyu İsmet Berkan tarafından takdir edilmek için bu şekilde ele aldım).
babamdan gördüğüm üzere benim de hayatta başlıca amacım mümkün olduğunca az hareket ederek yaşamak.
Hatta yazarlık mesleğini seçmemin tek nedeninin de bu mümkün olduğunca az hareket etme arzum olduğunu söylemek bile mümkün.
eşim ise nedense tamamen kinetik enerjiye dönüşmemi bekler gibi davranıyor daima.
açıkça söyleyeyim ben kadın ve erkeklerin herhangi bir konuda, hangi konu aklınıza gelirse gelsin, anlaşabileceği umudumu sanırım 51 sene önce 17 yaştayken tamamen yitirdim.
Tabii bu anlaşamama genel durumu evlenince daha da vahimleşebiliyor. Evliliklerde kadınlar en fazla, ben diyeyim iki siz deyin üç sene içinde, erkeklerden derin bir şekilde nefret etmeye başladığından, özellikle anlaşamadıkları konuları hayatlarının ana merkezi haline getirir.
penisim kaybolmadan önce bile hareket etmeyi gerektiren seksi bırakma aşamasına geldiğimi, kinetik enerji gerektiren türde seks talep ettiğinden dolayı Kamasutra’daki bütün pozisyonlara sadece bu nedenle bile karşı olduğumu bilmesine rağmen, eşim yine de artık penisim kaybolmuş olduğuna göre hayatın diğer hemen her dalında hareket etmemi bekler gibi davranıyor nedense..
ben hayattaki hareketimi minimuma indirmek için yazar oldum ya, yazı yazarken hiçbir cümleyi, o cümle ne kadar karmaşık bir duyguyu anlatırsa anlatsın, yazmam 30 saniyeyi geçmez.
yani ben Hasan Cemal gibi yazmam. onun için her yazı nedense tüm insanlık aleminin alın yazısını değiştirecek önemdedir. Bu yüzden her yazısını, konusu o an dışarda var olan hava durumu ile ilgili olsa bile daima derin düşünceyle yazar gibidir.
Hava durumu ile ilgili yazısı da sadece bu derin düşüncesi nedeniyle global iklim krizi üzerine felsefi makaleye dönüşür ve tabii ki sıkıcı olur. bu alemde iki grup insan vardır. bir tarafta yazılarını fazla düşünmeden yazan, hatta yazıdan düşünceyi tamamen çıkarmak amacında olan ben ve Ertuğrul Özkök, diğer tarafta ise düşünerek yazan ve üstelik okurdan da düşünmesini bekleyen Sedat Ergin ve Hasan Cemal gibi yazarlar. Bu iki taraftan hangisinin yazılarının sıkıcı olduğunu sanırım size sormama gerek bile yoktur değil mi.
eşim anlamadığım bir nedenle benim yazarlığımı da sona erdirmek istiyor, hareketsiz durma arzumdan nefret etmesinden dolayı da olabilir bu. Çünkü cümle kurma ortalama vaktimi bilmesine rağmen beni ortalama her 25 saniyede bir ayağa kaldıracak ve hemen her defasında orijinal olabilen bir fikri sunabilmesini başka gerekçeyle açıklamak mümkün değil.
yazıya oturduğumda ondan bana söylenen orijinal fikirler arasında ‘bana mutfaktan çekirdek ve iki kap getir’, ‘bana çay koyar mısın’, ‘kedilerin kumlarının değişmesi lazım’ ‘Kapıyı aç da kediler balkona çıksın’ gibi cümleler veya bence bir erkeğin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri olması gereken ‘markete gidip bir ekmek al’ cümlesi bile olabiliyor. bunların hemen hepsi kinetik enerji içerdiğinden ve Rana bu ve benzeri cümleleri her 2 saniye 4 salisede ardı ardına söyleyebildiğinden benim bir cümleyi tamamlayabilmem Hasan Cemal’inki kadar uzun sürebiliyor.
Bazen bu duruma bakınca acaba eşim benim kadının uşağı olmaktan hoşlanabileceğimi mi sanıyor diye düşünüyorum. bu doğru olsa bile onun anlamadığı bunun evlilik dışı ilişkide veya daha da iyisi bir profesyonel ile ilişkide olmasıydı. bu tür bir fantezinin evlilik içinde uygulanabileceğini düşünecek kadar çıldırmadım henüz. ortada büyük ihtimalle bir yanlış anlama olmalı.
bu yüzden bu yazı aslında hem de bir ihbar mektubudur. Aile içindeki vahşete duyarlıysa otoriteler hadi beni de kurtarsınlar da görelim bakalım.