8 Aralık 2023

Filistin meselesine post-modern yaklaşım

Londra’daki Tate Modern çağdaş ve modern sanatın örneklerinin sergilendiği ve zamanın ruhuna uygun yerleştirme ve performans sanatlarının da gerçekleştirildiği dünyanın en önem sanat müzelerinden biridir.

26 kasım tarihinde müzenin Turbine Hall salonunu onlarca gösterici işgal etti. Ellerinde Filistin ile dayanışma sloganları olan pankartlarıyla salonun zeminine oturdular, balkon kısmında da toplandılar.

***

Grup sadece Filistinle siyasi dayanışma sloganları atmakla kalmadı. Şiirler okundu, toplu ilahiler söylendi ve müzik performansları da yapıldı.

Sanat çevrelerindeki global  prestijli konumu nedeniyle dünyanın gözünün üstünde olduğu bir mekanda yapıldığından bence bu protesto dünyanın dört bir tarafında sokaklarda yapılan dayanışma gösterilerinden çok daha etkili olmuştu. Yapıldığı mekan nedeniyle protestonun dünyanın sanat elitlerine, burjuvaziye konuşma potansiyeli çok yüksekti, nitekim bu da oldu.

***

Protestonun Tate Modern’de yapılması benim farklı bir yaklaşımla düşünmeme neden oldu.

Tate adından anlaşılacağı üzere kendini modern olarak tanımlıyor. Ama modern bugünü, çağdaş olanı anlatmaz. Sanatla veya sanat tarihiyle ilgili olmayanlar bunu hemen kavrayamayabilir ama modern kavramı tarihin sadece bir dönemini kapsayan, o dönemde gerek sanatta gerekse de kültürde olanları tanımlayan bir kavramdır.

başlangıcını 1870 olarak tespit edersek bunun üzerine takriben 120 yıl daha koyun, var oluş süresini bulursunuz.

modernin zamanının ne zaman bittiği üzerinde tam anlaşma yoktur, ama bittiği üzerinde de tartışma yok.

tartışma ondan sonra başlayan dönemi nasıl adlandıracağımız üzerine. bazıları geç modernizm, diğerleri çağdaş diyor, benim pozisyonum post-moderni tercih edenlerden yana.

***

Şimdi bu sanat tarihi ile ilgili üzerinde hâlâ tartışma olan konuyu neden yazdığıma gelirsek… 

Müzede yapıldığını söylediğim o eylem tam bir post-modern durumdur.

Eylemin yapılış biçimi, katılan grupların genelde aldığı  pozisyonlar, atılan sloganlar bana post modern durumu çağrıştırıyor.

hatta eylemin kendisi bile avangard sanatçıların oluşturduğu ve içinde Dada ve sürrealizmin etkilerinin de bulunduğu Situisyonist bir eylemi çağrıştırıyor. Situisyonist enternasyonal hareket içinde önemli yeri olan Guy Debord  post modern düşüncenin gelişmesine katkıları olmuş bir düşünürdür.

***

Filistin meselesi ise tarafların iddiasına göre çağlar öncesine dayansa da aslında 20’inci yüzyılda bugünkü parametreleriyle oluşmuş bir sorun. Bu sorunun çözümü için fikir üretenler modern dönemin ruhuna uygun büyük söylemlerle işi çözeceklerini düşünüyordu. Kiminin büyük söylemi Marksizme dayanıyordu, kiminin ise milliyetçiliğe dayalı büyük söylemi vardı. diğerleri de dine dayalı büyük söylemle soruna çare arıyordu.

Bu büyük söylemlerin hemen hepsi modern döneme özgü söylemlerdi.

***

Ama o dönem 20’inci yüzyılın sonuna doğru bitti. ve bütün büyük söylemlere karşı olduğunu açıklayan post modern dönem başladı.

Bence Filistin sorununun çözümsüz ve tıkanmış görünmesi belki de tarafların bitmiş olan modern döneme ait büyük söylemlerle çözüm aramalarındandır.

***

Modernin  kalesi olan Tate müzesinde gösteri yapan post modern göstericilerin de işaret ettiği gibi soruna genelde her şeyi kapsayıcı bir büyük söylemle değil daha yerel sorunlara ağırlık veren ve lokal düzeyde, örneğin iki tarafın feministleri ve LGBT+ bireylerinin aralarında kuracağı post modern ruha uygun lokal koalisyonlara dayanan çözümlerde aramak belki daha yaratıcı ve doğru olabilir.

Filistin meselesinin çözümü için bugüne kadar moderne özgü büyük söylemler devreye sokuldu ve bunlar işe yaramadı.

bundan sonra dönemin ruhuna uygun post modern durumun istediği lokal işbirliğine dayalı, somut sorunlara konsantre olan çözümler aransa daha iyi olacak.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.