Kültür Sanat 10 Nisan 2023
Bu haber 2 yıl önce yayınlandı
Olkan Özyurt

42. İstanbul Film Festivali günlüğü: 10 Haber’den 10 film

42. İstanbul Film Festivali, İstanbul'da üç semte, altı salona yayıldı. Film gösterimleri, yarışmalar, söyleşiler, sinema çıkışı sohbetleri... 10Haber gün gün festivalin nabzını tutuyor. Dördüncü günün öne çıkan filmleri 'Saint Omer', 34. Madde', 'Sarı Tavan', 'Sendikacı'...

Vurun ‘ötekine’!

BLUE JEAN
Cinewam City’s 7 11.00

İngiltere, 1988. AIDS kaygısı zirvede. Popüler beden eğitimi öğretmeni Jean ikili bir hayat sürmektedir. Yakın zamanda arkadaşlarına ve ailesine açılsa da eşcinselliğin yerel yetkililer tarafından teşvikini yasaklayan bir yasa nedeniyle okulda olabildiğince çekingen davranmaktadır. Jean ya kendine ihanet edecek ya da akıl sağlığıyla işi arasında debelenecektir.

Yönetmen Georgia Oakley, bu ilk uzun metrajlı filminde insanların başkalarını ne kadar hızla ve kolaylıkla şeytanlaştırdığına dair başarılı bir toplumsal dram kotarıyor. 16mm filme çekilen ‘Blue Jean’in başrolünde yer alan, ‘Ruh Avcısı/The Alienist’dan tanıdığımız Rosy McEwen’ın etkileyici ve ölçülü performansı, birçok övgü ve ödüle layık görüldü. Bilet almak için tıklayınız.

Şehir arkadan gelmesin artık

LANETLİLER AĞLAMAZ/THE DAMNED DON’T CRY
Cinewam City’s (Salon 3) 11.00

Fatima-Zahra, ergenlik çağındaki oğlu Selim’le oradan oraya taşınmakta, bulaştığı rezaletten kaçmaya çalışmaktadır. Selim geçmişleri hakkındaki gerçekleri öğrendiğinde, annesi yeni bir başlangıç yapmaya yemin eder. Tanca’da her ikisinin de arzuladığı aklanmayı sağlayabilecek fırsatlar vardır, ancak bir yandan da aralarındaki hassas anne-oğul ilişkisi kırılma noktasına kadar zorlanacaktır.

Melodram ile yeni gerçekçiliği bir araya getiren ‘Lanetliler Ağlamaz’, sınırları zorlayan bir anne-oğul ilişkisini anlatırken, acımasız bir dünyada baskı altında olmanın hem ekonomik hem de duygusal etkilerini gözlemliyor. Prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan bu ikinci uzun metrajlı filminde senarist-yönetmen Fyzal Boulifa, Pasolini’nin çektiği ‘Mamma Roma’ ve ‘Cabiria’nın Geceleri’nden aldığı esinle melodramın bazı biçimsel unsurlarını benimserken, klişelerden başarıyla kaçınıyor. Bilet almak için tıklayınız. 

Doğru söyleyeni şüpheli yaparlar

SENDİKACI/THE SITTING DUCK
Atlas 1948 13.30

Hem siyasal hem de psikolojik gerilim öğeleri taşıyan ‘Sendikacı’, Fransa’da çokuluslu bir nükleer santralin sendika temsilcisi olan Maureen Kearney’nin gerçek hikâyesini anlatıyor. Fransa’nın gizli nükleer anlaşmalarını sızdıran Maureen sektörü karıştırmış, başta bakanlar ve endüstrinin ağır topları olmak üzere herkesi karşısına almak uğruna skandalı ortaya çıkarmak ve 50 bin işçinin hakkını savunmak için canını dişine takmıştı.

Maureen, kendi evinde saldırıya uğrayınca hayatı altüst olur. Soruşturmayı yürütenler elbette baskı görür; birden ortaya şüphe uyandıran yepyeni bilgiler çıkar. Başta kurban olan Maureen, şüpheli haline gelir. Isabelle Huppert’in Maureen rolünü üstlendiği ‘Sendikacı’, Venedik Film Festivali’nde Ufuklar bölümünde gösterildi. Bilet almak için tıklayınız.

20 yıllık acının belgeseli

SARI TAVAN/THE YELLOW CEILING
Cinewam City’s (Salon 3) 16.00

Katalan sinemacı Isabel Coixet, büyük övgüler alan kurmaca filmlerinin yanı sıra sosyal içerikli birçok olağanüstü belgesele de imza attı. ‘Sarı Tavan’, İspanya’daki Lleida Tiyatro Sınıfı Vakası’nı olayın kurbanları aracılığıyla açıklıyor ve kınıyor. 2018’de dokuz kadın, 2001-2008 arasında, daha ergenlik çağındayken maruz kaldıkları cinsel istismar nedeniyle iki eğitmen hakkında şikâyette bulundu. Ama artık çok geçti.

Korkudan, utançtan, olan biteni anlamaları ve sindirmeleri zaman aldığı için şikâyetleri, dava zamanaşımına uğrayıp arşivlendikten sonra gelmişti. Isabel Coixet, öğrencilerle ve olaya müdahil diğer kişilerle yaptığı açık röportajları arşiv görüntüleri ve amatör videolarla birleştirerek 20 yıla yayılan acı dolu bir hikâyeyi kurbanların bakış açısından anlatıyor. Bilet almak için tıklayınız.

Bıçaksırtı adalet arayışı!

SAINT OMER
Cinewam City’s (Salon 7) 16.00

Fransa’nın Oscar adayı olan film, yönetmen Alice Diop imzasını taşıyor. Genç romancı Rama, 15 aylık kızını bir plajda yükselen gelgite bırakarak öldürmekle suçlanan genç, siyah kadın Laurence Coly’nin duruşmasını izlemektedir. Yargılama sürerken, sanığın söyledikleriyle tanıkların ifadeleri Rama’nın inançlarını sarsar, kendi değer yargılarını sorgulamasına neden olur.

Kendi deyimiyle “adalet ritüellerini belgelemeyi takıntı hâline getiren” yönetmen Alice Diop, ‘Saint Omer’de gerçek olaylara dayanarak gerçek duruşma tutanaklarını yeniden canlandırıyor. Venedik’te Jüri Büyük Ödülü, Geleceğin Aslanı Ödülü’nü alan film, geçen yıl yılın en iyi Fransız filmi seçilmişti. Bilet almak için tıklayınız.

Hayalet öyküleriyle büyüyen çocuklar

FALCON LAKE
Fransız Kültür Merkezi 21.30

Charlotte Le Bon’un, Cannes’ın Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde prömiyerini yapan ilk uzun metraj filmi, bir aşk hikâyesi, bir hayalet hikâyesi, aynı zamanda incelikli bir büyüme hikâyesi anlatıyor. ‘Bastien Vivès’in Une sœur / Bir Kız Kardeş’ adlı çizgi romanından esinlenen ve 16 mm filme çekilen ‘Falcon Lake’, Quebec’te, Montreal’in kuzeybatısındaki Laurentides yakınlarındaki bir gölün kenarında geçiyor.

Film, yaz tatillerini aileleriyle birlikte bir göl kulübesinde geçiren Bastien ile Chloé’nin bir hayalet efsanesiyle haşır neşir oluşlarını konu alıyor. Aralarındaki yaş farkına rağmen iki genç arasında benzersiz bir bağ oluşuyor. Bilet almak için tıklayınız.

Zülmün metafiziğinin portresi

MAKİNELİ TÜFEKLER/TOMMY GUNS
Cinewam City’s (Salon 3) 21.30

1974’te, Angola Bağımsızlık Savaşı’nın 13.cü yılında, Portekizliler ve soydaşları, ulusalcı grupların yavaş yavaş topraklarını geri almalarıyla ülkeden kaçar. Yerli halklardan bir genç kız, yolu Portekizli bir askerle kesişince aşkı ve ölümü keşfeder. Ardından her şey bitmiş olsa da hâlâ duvarların ardında gizlenen Portekizli bir manga asker, bekledikleri adaleti sağlamak için kaçmak zorunda kalır.

“Makineli Tüfekler’ tarih, siyasal nefret ve korku üzerine kafa yoruyor, zulmün metafiziğinin portresini çiziyor. Faşizmin döngüsel doğasına ve bugüne kadar evrime karşı bir tehdit olmaya nasıl devam ettiğine odaklanıyor.” Angola doğumlu Portekizli sinemacı Carlos Conceição’nun yönettiği Makineli Tüfekler dünya prömiyerini Locarno Film Festivali’nin ana yarışmasında yaptı ve buradan iki ödülle döndü. Bilet almak için tıklayınız. 

Ozon’dan kızkardeşliğin zaferi komedisi

SUÇ BENDE/THE CRIME IS MINE
Kadıköy Sineması 21.30

François Ozon, ‘Peter Von Kant’ın ardından Fransa’nın süper yıldızlarıyla ışıldayan çılgın bir komediyle geri dönüyor. Bu muzip polisiye komedi, 1930’larda Fransa’da geçiyor. Dönemin uçuk Amerikan komedilerinden esinlenen Ozon’un “nihayetinde kızkardeşliğin zaferi hakkında” diyerek tarif ettiği ‘Suç Bende’, iki iyi arkadaş, Madeleine ile Pauline’in, etraflarında dönen erkeklerin saflık ve aptallıklarından faydalanmalarını konu alıyor.

Genç, güzel, beş parasız ve yeteneksiz aktris Madeleine Verdier, ünlü bir yapımcıyı öldürmekle suçlanıyor. Kendi gibi genç ve işsiz bir avukat olan en yakın arkadaşı Pauline’in yardımıyla Madeleine kendini, eylemiyle takdir edilmesi gereken bahtsız bir kurban olarak sunuyor. Filmin en güzel sürprizi ise harika oyunuyla filme ortasında dahil olan eşsiz Isabelle Huppert. Bilet almak için tıklayınız.

Objektifin arkasındaki kadın

HAYATIN TÜM ACILARI VE GÜZELLİKLERİ/ALL THE BEAUTY AND THE BLOODSHED
Cinewam City’s (Salon 7) 21.30

Oscar’lı belgeselci Laura Poitras, 20. yüzyılın en tanınmış, en tartışmalı fotoğrafçılarından Nan Goldin’in epik, duygusal ve iç içe geçen hikâyesini anlattığı filmiyle Venedik Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Aslan’ı kazandı. En İyi Belgesel dalında da Oscar’a aday oldu.

Film tabu yıkan fotoğrafları ve röportajları ekseninde Nan Goldin’in ABD’deki opioid krizine karşı şahsen yürüttüğü mücadeleyi de konu alıyor. Bir dönem OxyContin’e bağımlı olduğunu söyleyen Goldin, bu ilacın üreticisi Purdue Pharma ile şirketin sahibi Sackler ailesini ABD’de bağımlılık yoluyla 400 bini aşkın kişinin ölümüne neden olmakla suçluyor. Filmde, Goldin’in aile sırlarından arkadaşları ve sanatçı dostlarıyla ilişkilerine, fotoğraflarının arkasındaki hikâyelere uzanan şahsi tarihçesi, Poitras’ın deyişiyle “Amerika’dan kaçanların mirası” da derinlemesine gözler önüne seriliyor. Bilet almak için tıklayınız.

William Friedkin’in en sevdiği filmi: Korku, gerilim, aksiyon ve macera bir arada

DEHŞETİN BEDELİ/SORCERER
Sinematek/Sinema Evi 21.30

Festivalde retrospektifi gösterilen yönetmen William Friedkin, ‘Dehşetin Bedeli’ni en sevdiği yapıtları arasında sayar. Baştan sona gerilim ve aksiyon dolu olan film, Kolombiya’daki bir petrol kuyusu yangınını söndürmek için bir araya gelen dört kanun kaçağının 300 kilometre boyunca kamyonlarla hassas nitrogliserin taşımasını konu alıyor. Filmde Roy Scheider, Bruno Cremer, Francisco Rabal, Amidou, Ramon Bieri rol alıyor.

Friedkin çekimler sırasında sıtmaya yakalanmış, o zamanki eşi Jeanne Moreau ile birlikte Fransa’ya taşınarak bir süre ABD film endüstrisiyle bağlarını koparmıştı. ‘Dehşetin Bedeli’, Georges Arnaud’nun 1953’te Henri-Georges Clouzot tarafından (Dehşet Yolcuları adıyla) sinemaya aktarılan 1950 tarihli romanı ‘Le Salaire de la peur’den uyarlanmıştır. Bilet almak için tıklayınız.