80'lerde Güneydoğu'da dört yetim çocuk. Onların hikayesinin gölgesindeyse darbe izleri, koruculuk sistemi, faili meçhul cinayetler ve yoksullukla boğuşan köy insanları. Seyfettin Araç 'Unutulmuş Topraklar' romanında bir döneme ışık tutuyor.
Daha önce ‘Kent Şiirleri’ ve ‘Sevgili Yalnızlık’ kitaplarıyla yayımlanan Seyfettin Araç’ın SRC Kitap etiketiyle çıkan yeni romanı ‘Unutulmuş Topraklar’, okuyucularını Güneydoğu Anadolu’nun yakın geçmişine götürüyor. Satır aralarında Mardin’in dar sokaklarında bir yolculuğa çıkarıyor ve ‘Altı harfli bir şiir’ olarak tanımladığı bu şehrin bir dönemini anlatıyor.
Yatılı okulda tanışan ve birbirlerinin yazgılarına dokunan dört yetim çocuğu ve onların bahtsız babalarını merkezine alan ‘Unutulmuş Topraklar’ sindirilmiş, susturulmuş, yaşama dair zerre kadar umudu kalmamış bahtsız halkların da romanı aynı zamanda.
Civan, Naze, Miran ve Musa’nın hikâyelerini ayrı ayrı ele alan dört bölümde, bölgenin kültürel çeşitliliğini de gözler önüne seren yazar, aralarındaki toplumsal, kültürel ve sosyo-ekonomik farklılıklara rağmen aynı acılarda buluşan ve hem acılarına hem de birbirlerine tutunarak büyümeye çalışan karakterleriyle okurun bağ kurmasını da kolaylaştırıyor. Yazarın tercih ettiği sade ve anlaşılır anlatım, gerçeklerle yoğrulmuş bir masal havası katıyor kitaba.
‘Unutulmuş Topraklar’, Seyfettin Araç’ın üçüncü kitabı.
Hikâyesini anlatacağı toprakların çok uzağında, Zürih’te karşılıyor okurunu roman. “Unutmak bir başarıydı, unutmuştum” cümleleriyle açılıyor açılmasına ama bu unutuş hızla bir hatırlayışa bırakıyor yerini. Bu bir türlü kopamayışı, bazen bir kokuyla, bazen anlık bir görüntüyle, bazen telefonun diğer ucundan gelen ufacık bir sesle kendini tekrar tekrar unutmaya çalıştığı geçmişinde buluşunu genetik bir mirasla açıklıyor karakterimiz: “İnsan neden kopamaz köklerinden, neden yeni bir hayata alışmakta zorlanır, yeni yemeklere, yeni sohbetlere, yeni evlere alışamaz bilmiyorum. Anadolu insanının belki de yenilikten korkan, göçebe kültüründen beslenen hali bize en büyük mirastı.”
Bu girişin ardından 1986 senesine, karakterlerin çocukluklarına dönen hikâye yaklaşık 400 sayfa boyunca bir dönem yaşananların, darbenin gölgesinden henüz çıkamamış bir ülkede ortaya çıkan silahlı bir örgütün ve devletin bu örgüte karşı aldığı tedbirlerin, hayata geçirdiği uygulamaların sıradan insanların hayatlarına olan etkilerini ele alıyor. Farklı saiklerle farklı saflarda yer alan, taraf tutmaya zorlandıkça kendi yolunda ilerlemeye çabalayan, vatan-millet edebiyatını kendine kalkan ederek kişisel çıkar peşinde koşanların kurbanı olan, azınlık olmanın ezici zorluklarıyla mücadele eden karakterlerin öykülerini insani bir pencereden anlatırken iyiyi takdir etmekten ve yanlışı eleştirmekten kaçınmıyor.
Ayrı ayrı ele aldığı dört bölümün de ortak meselesi koruculuk sistemi. 80’lerin sonunda ortaya çıkan ve 90’lar boyunca da etkileri yoğun olarak görülen bu sistemin bölge halkı üzerindeki yıkıcı etkilerini her açıdan ele alıyor Araç.