Sağlık 15 Haziran 2023
Bu haber 2 yıl önce yayınlandı

Kendinizle yüzleşmeden kaygıdan kurtulamazsınız

Psikolog Luana Marques yeni kitabında, kaygı bozukluğu yaşayan çok sayıda insanın, semptomlarla altta yatan esas nedeni karıştırdığını çünkü gerçeklerle yüzleşmekten kaçındığını söylüyor. Peki ne yapmalı? 

Genel kaygı bozukluğu dünya nüfusunun yüzde 5-6’sını etkiliyor. Fotoğraf: Shutterstock

Tüm dünyada insanların yüzde 5-6’sı hayatında en az bir kez kaygı bozukluğu yaşıyor. Oran küçük ancak toplam nüfus düşünüldüğünde bu 500 milyona yakın insan anlamına geliyor.

Harvard Üniversitesi’ndeki akademik araştırmalarının yanında klinik psikolog olarak da yüzlerce danışanıyla görüşen Luana Marques, geçtiğimiz günlerde kaygı sorununu çözmek isteyen insanlara rehber olması için ‘Bold Move’ (Cesur Hamle) adlı bir kitap yayınladı.

Psikolog Marques, insanların genellikle semptomlarla uğraştığını ancak çoğu kaygının kökeninde ‘psikolojik kaçınma’ olduğunu belirtiyor. Peki Marques ‘psikolojik kaçınma’yla ne kastediyor?

Harvard Üniversitesi’nin online yayını Gazette, Marques’in kitabından vaka örneği de içeren bir bölüm yayınladı. Yazar, büyük bir şirketin CEO’su olan ‘Jake’ adlı danışanının hikayesini şöyle anlatıyor:

Sokakta görseniz kaygılı bir adam olduğunu tahmin edemezsiniz

Onu sokakta görseniz çocukluğunun yoksunluk içinde geçtiğini asla tahmin edemezsiniz. Gördüğünüz; mükemmel tavırlar, düzgün bir konuşma, ütülü Armani takım elbiseleri ve bir kilometre öteden fark edilen bir özgüven… Oysa, ofisimde, onu felç eden duygularını anlatıyor. Hep biraz endişeliydi, ancak son zamanlarda endişesi dayanılmaz hale gelmişti.

“Bu endişe nasıl bir şey” diye sordum.

“Sanki patlamak üzereymişim gibi!”

“Patlamak mı? Gerçekten mi?”

“Evet! Patlamak! Kalbim çarpıyor, başım dönüyor, odaklanmak zorlaşıyor; hepsi hepsi aynı anda. Kalp krizi geçirecekmiş gibi hissediyorum. Kalbimi milyonlarca kez kontrol ettirdim ve hiçbir sorun yok.”

“Bu durumla nasıl başa çıkıyorsun” diye sordum.

“Kendimi daha iyi hissetmek için ne gerekiyorsa yapıyorum. İş yerinde toplantıları iptal ediyorum ya da birine devrediyorum. İnsanlara bir yatırımcıyla daha önemli bir toplantım olduğunu söylüyorum. Evet, yalan söylüyorum ama o anda başka ne yapacağımı bilemiyorum. Eve döndüğümde genellikle kaygıdan o kadar bitkin düşmüş oluyorum ki egzersiz yapmıyorum. İçki içmemeye çalışıyorum, ama bir noktada dayanamıyorum ve ikinci kadehte kendimi çok daha iyi hissediyorum. Sonra da saatlerce bilgisayar başında çalışıyorum.” 

Jake duraklayarak devam ediyor: “Kendime çalıştığımı söylüyorum ama aslında sadece bilgisayara bakıyorum, dikkatim dağınık oluyor, kaygımı bastırmak için içiyorum. Sonunda uykuya dalıyorum ve bir önceki günden daha da endişeli uyanıyorum. Beni bu endişeden kurtar. Artık dayanamıyorum!”

Stres seviyesini düşürmek kadar onu nasıl düşürdüğümüz de önemli. Fotoğraf: Shutterstock

Jake bir kırılmanın eşiğinde olduğunu biliyordu, ama bunun nedenlerini yanlış anlamıştı. Jake’in kaygısını sihirli bir şekilde ortadan kaldırırsam, iyi olacağına ve işiyle sorunsuz bir şekilde ilgilenebileceğine inanıyordu. Bir dereceye kadar haklı: Kaygı, korku, üzüntü gibi nahoş duygular bizi felç eder ve takılıp kalmamıza neden olur. Ancak Jake’in tüm kaygıları ortadan kalksa daha mı iyi olurdu? Belki de olmazdı.

Nahoş duygular bizi ‘yanmaktan’ kurtarır

Hoş olmayan duygular, tehlikeli durumlarda bizi uyarmak için tasarlanmış ağrı reseptörleri gibidir; sıcak bir sobaya dokunduğumuzda canımız acır ve bu aslında iyi bir şeydir. Çünkü acı çekmezsek yanar gideriz. Dolayısıyla, sıkıntı verici olsa da, kaygının bir işlevi vardır ve daha da önemlisi kaygı dönüştürülebilir.

Jake yalnız değil.

Kariyerim boyunca tanıştığım herkes sıkışmışlıktan kurtulmak ve daha dolu, daha sağlıklı ve daha cesur bir hayat yaşamak istiyor, ama çözümü yanlış yerde arıyor. 

Danışanlarım genellikle kaygı, stres, tükenmişlik, üzüntü, korku veya umutsuzluklarından onları kurtarmamı istiyorlar. Ancak, bu duygular acı verici olsa da, çoğu zaman yaşadığımız zorlukların temel nedeni değil, bir belirtisidir.

Başka bir örnek: Yüksek ateşiniz olduğunu ve bunu gidermek için ateş düşürücü aldığınızı düşünün. Ateşiniz düşer mi? Büyük olasılıkla, evet. Ama ne kadar süreliğine? Bu vücudunuzun neyle savaştığına bağlı. Hafif bir soğuk algınlığınız varsa birkaç gün içinde her şey yoluna girebilir. Ancak, bakteriyel bir enfeksiyonunuz varsa, ateşiniz düşer ancak  enfeksiyon devam ettiği için tekrar çıkar. O zaman da antibiyotik kullanmanız gerekir.

Psikolojik kaçınma yüzleşmeyi engelliyor

Anksiyete, danışanlarımın ‘ateş’lerinden yalnızca biri. Stres, tükenmişlik, konsantrasyon güçlüğü, evlilik sıkıntısı, finansal endişe… Bunlar gerçekten de yaşayana acı verir. Peki bu sorunlara yol açan nedir?

Hayatım, klinik çalışmalarım ve araştırmalarım bana şunu gösteriyor: Hepimizi çıkmaza sokan bir ortak payda var, ben buna ‘psikolojik kaçınma’ diyorum. 

Psikolojik kaçınma, bir tehditle karşı karşıya olduğunuzu düşündüğünüzde, anında duygusal rahatlama getiren ancak uzun vadede olumsuz sonuçları olan tepkilerdir.

Basitçe ifade etmek gerekirse kaçınma bize rahatsızlık karşısında hızlı ama geçici bir rahatlama sağlar, ancak uzun vadede bizi daha çok sıkıştırır.

Danışanlarımın çoğu bunu anlamakta gerçekten zorlanıyor. Endişe, üzüntü, stres, tükenmişlik onlara birincil sorun gibi geliyor. Oysa sorun rahatsızlığın kendisi değil, bu rahatsızlığa nasıl tepki verdiğimiz.

Psikolojik kaçınmanın uzun vadedeki bedeli, sizi dolu dolu ve cesur bir yaşamdan mahrum bırakması, hedeflerinize ulaşmanızı engellemesidir. Korku filmindeki kötü adamın tekrar tekrar üstünüze gelmesi gibi, rahatsızlıktan kurtulmak için sürekli kaçmanız gerekir. Kaçınarak, beynimize zorlu durumlarla başa çıkabilmemizin tek yolunun onlarla yüzleşmek yerine kaçmak olduğunu öğretiriz, bu da kaçınma ihtiyacımızı pekiştirir. Kaçındığınız her seferinde kendinizi biraz daha iyi hissedersiniz, ancak daha iyi hissetmekle daha iyi olmak aynı şey değildir.

Gerçek şu ki, tüm kaçınma taktiklerimiz bize özgüdür ve ne kadar yaratıcı, ilginç veya görünüşte yararlı olurlarsa olsunlar, aslında sıkışıp kalmamıza neden olurlar. Bu nedenle, kaçınmanın üstesinden gelebilmek için önce bunun bizde nasıl ortaya çıktığını tespit etmeliyiz. Bazıları için kaçınma, uzun bir günün sonunda bir içkiye uzanmak olabilir. Bir diğeri içinse planlarını iptal etmek için bir bahane bulmaktır.

Kaçınarak ödediğimiz bedeller çeşit çeşittir: İlişkiler biter, hayaller bir kenara itilir, sağlık bozulur, iş performansı düşer…

Kaçınma yönteminizi tespit edin

Beynimiz birçok küçük bölgeden oluşan karmaşık bir makinedir. Bu bölgeler birbirleriyle bir ağ sistemi aracılığıyla iletişim kurar. Hepsinden önemlisi, beynimizdeki ağlar tehlikeyi tespit ederek, olası (özellikle olumsuz) sonuçları tahmin ederek ve çeşitli durumlarda neyin işe yarayıp neyin yaramadığını öğrenerek kendimizi güvende hissetmeye programlıdır.

Kaçınma hepimizin başa çıkabileceğinden çok daha güçlü bir kuvvettir. Buna rağmen, semptomlarımızı (kaygı, stres, tükenmişlik) gerçekten ortadan kaldırmayı istiyorsak, önce kaçınmadan vazgeçmemiz gerekir.

Kaygı acı verir, ancak sizi sıkıştıran bu değildir. Hangi durumlardan nasıl kaçındığınızı anlamak için içinize dönmek bu yolda atacağınız ilk adım olmalıdır. 

Aşırı işlenmiş gıdalar depresif ve kaygılı hissettiriyorAşırı işlenmiş gıdalar depresif ve kaygılı hissettiriyor

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.