Kızlar grubumda kimse bugün diyeceklerime katılmıyor, sohbetlerimizde bunu açıkça ifade ettiler.
Ender Saraç hakkında en yaralayıcı olanı cinsel istismar suçlamasının geri çekilmesinden ve eşi Benan Saraç’ın cinsel istismar davasından çekildiğinin ortaya çıkmasından sonra Me Too hareketinin merkezinde yer alan ‘Önce kadının beyanı’ varsayımının üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiğini bir kahve sohbetimizde söylediğimde kızlar nerdeyse bana düşmanmışım muamelesi yapmaya başladı.
Özellikle sert görüşleri nedeniyle ‘feminist prenses’ diye adlandırdığımız arkadaşım benimle neredeyse arkadaşlığımızı bitirecek tonda ve suçlayıcı konuştu.
Kimseyi ikna edemesem de görüşümde ısrarlıyım. Ender Saraç’ın yaşadıkları biz ‘Me Too’ hareketinin önemine inanan kadınlara inancımızın temelinde yer alan bazı varsayımları yeniden düşünmemize ve yapıcı değerlendirme yapmamıza yol açmalı.
New York’ta Parson’s School of Design’da okurken Me Too hareketinin hem içinde yer almış, hem de argümanlarını toplantılarda dinleme şansım olmuştu.
Hareketi etkili olmaya başladığı ilk günden itibaren inceledim ve üzerine diğer kadınlarla tartıştım.
Üstelik o tartıştığım kadınlar New York feminist hareketinin içinde yer alan ve konular hakkında hayli bilgili insanlardı.
İstanbul’daki arkadaşlarım ise konuya duygusal yaklaşıyor, konunun üzerinde fazla teorik düşündüklerini sanmıyorum ama buna rağmen onlara ilettiğim kaygıyı New York’ta dillendirdiğimde orada aldığım tepki Istanbul’da aldığımdan çok daha yumuşak ve daha anlayışlıydı.
Hatta New York’ta birkaç kez konu hakkında ateşli tartışmaların çıkmasına da neden olmuştum, bunu gururla söyleyebilirim.
Me Too hareketinin fikri temelinin nasıl geliştiğine bakarsak temelde kadının söylemi doğru kabul edilerek buna öncelik vermenin baştan beri hayli problemli olabileceğini biz kadınlar görmezsek hareketin geleceğinin de beklediğimiz kadar iyi olmayabileceğini söylemek mümkün.
Ben Harvey Weinstein olayı patladığında da New York’taydım.
New Yorker dergisinde tacize uğradığını söyleyen kadınlar hakkında nerdeyse bütün yazıları yazan kişi Ronan Farrow.
Daha sonra Weinstein hakkında yazmış olduğu ‘Catch and Kill’ başlıklı kitap Weinstein’in hapse atılmasına kadar giden süreci başlattı.
Soyadından da anlaşılacağı üzere Ronan, Mia Farrow’un çocuğu.
Mia Farrow eşi Woody Allen’in Sun Yi ile ilişki yaşamasına öfkelendiği için Allen’in kızları Dylan Farrow’u taciz ettiği iddiasını ortaya atmış ve Woody Allen’a hayli zor günler yaşatmıştı.
Bu taciz iddiası hiçbir şekilde doğrulamadı ve Dylan’ın kızgın annesinin istediği gibi konuştuğu şüphesi de doğdu.
Hemen hemen bütün önemli taciz olaylarını ortaya çıkaran Ronan’ın üvey babası Woody Allen’a karşı öfkeyle dolu olduğu ve bu yüzden bu işin militan savaşçısı olduğu söylenebilir.
Ender Saraç’ın yaşamakta oldukları ile Woody Allen’ın yaşadıklarının benzerliğini görüyorsunuz değil mi?
Benan Saraç’ın da kocasına öfkeli olduğu için bu taciz söylentisini yaydığı konuşuluyor ve çocuğunu da iddiayı doğrular biçimde konuşmaya kendisinin ikna ettiği şüphesi var.
Yani bizim Woody Allen olayımızın da Ender Saraç olayı olduğunu söylemek bence mümkün.
Ama aleyhine hiçbir şey ispatlanmasa da Woody Allen hala yıpranmış itibarını geri kazanmaya çalışıyor. Olaydan hayli itibar yarası aldığı söylenebilir.
Şimdi ben diyorum ki evet taciz iddialarında kadının söylediklerine öncelik verelim ve onu doğru kabul edelim de daha sonra geri alınması imkansız tahribat süreçlerinin yaşanmaması için anlatılanların doğruluğunu iyice belirlemeden sonuçlara atlamayalım.
Bu ‘Me Too’ hareketimizin itibarını korumak için de bence gerekli.