Bugünkü düzene getirilen en ciddi eleştirilerden bir tanesi ekonomik durumla ilgili.
özellikle ülkede yaşanan hızlı fakirleşme olgusu muhalif denen kanalların en sevdiği eleştiri konusu olmayı sürdürüyor.
Asgari ücretli olup da bu ortamda kirada oturup üç çocuğunu okutmaya çalışanların bence başarılması imkansız mücadeleleri her akşam bu kanalların ekranında izlenebiliyor.
işin ilginci yaygınlaşan fakirliğin artık tahammül edilebilir olmaktan çıktığı başkanın partisi tarafından da kabul ediliyor, muhalif partiler zaten bu fikirde, başkanın da durumdan fazla memnun olmadığı belliyken bu fakirleşme olgusuna çözümün neden bir türlü oluşturulmadığı da meçhul.
tamam, çözüm getirmek söylendiği kadar kolay olmayabilir ama bir çözümün var olduğu da sır değil. ortalama eğitimli bir iktisatçıya hatta ekonomiden hiç anlamayan Nurettin Nebati gibi bir insana bile sorsanız size çözümleri sayacaktır.
ama işi çözme yönünde bir eğilim, bir düşünce fırtınası durumu bile yok.
Bunun fakirliği sona erdirmenin yolunu bilmemekle filan alakası olmamalı.
Her boka maydanoz dadacı araştırmacı mizahçı olarak bu gizemli işin nedeninin peşine de tabii ki düştüm.
Sonunda gizemli nedeni buldum ve bugün de mizah yazısı beklemiş olabilecekleri son derece üzmesi gereken bu sıkıcı ekopolitik yazısı ile karşınızdayım.
anladığım kadarıyla insanımızın dolandırılmaktan nedense çok hoşlandığı ve kendilerini dolandıranlarla neredeyse Stockholm sendromunu andıran bir sempati ilişkisi geliştirdiğini anlamış olan bugünkü hakim düzen, halkı artık dolandırılmayı çok isteseler bile bunun mümkün olamayacağı kadar fakirleştirerek onları dolandırılma riskine karşı korumaya almış olmalı.
Bu nedenle insanları fakirleştirdi diye düzeni eleştirmek yerine sistemi sonsuz halk sevgisi ve güçlü koruyucu halkçı duyguları nedeniyle coşkuyla alkışlamalıyız bence.