6 Kasım 2023

Biz medyanın aristokratlarıyız İsmet’cim

Bir süre önce İsmet Berkan köşesinde ‘Serdar Turgut’un anlayacağı şekilde tane tane anlatıyorum: Post-modernizmle başa çıkma kılavuzu’ başlıklı bir yazı yazdı.

Metinleri hızlı ve sağlam anlama yeteneğimden şüpheli, ne şüphesi bundan emin  olduğundan, gerçekten de tane tane anlatmış. Biraz (hatta oldukça) aptal olduğum imasını geçerek tane tane anlatma çabasını Wittgenstein’ın Tractatus eserinde kullandığı yönteme benzettim ve sevdim. o kadar sevdim ki aynı tane tane anlatma yöntemini burada ben de kullanacağım.

22 Eylül’de yayınlanan yazısına bu kadar uzun sürede cevap vermem yazıya acaba mizahla mı yoksa ciddi bir tartışmayla mı karşılık versem arasında kararsız kalmamdandı. Mizah yazısı bu durumda işin kolayına kaçmam anlamına gelecekti. Bir mizah yazısının ne bana ne de İsmet’e, küçük bir gülümseme dışında bir yararı olurdu. İsmet’in yazısında çok önemli noktalar da olduğundan ve ben de şu aralar yeni kitap çalışmam nedeniyle post-moderni anlatma çabası içinde olduğumdan, bari bu fırsatı da kaçırmayım ve ben de konunun hak ettiği  ciddiyet düzeyinde, ciddiyeti nadiren denediğimden eğer başarabilirsem, kalayım dedim.

1- ilk önce yazının başlığı hakkında bir kısa not. ilk gerçek sanat eleştirisini 18’nci yüzyıl Paris salonlarında sergilenen resimler hakkında yazdığı yazılarla Denis Diderot’nun başlattığı genel kabul görmüş bir gerçektir, bu aynı zamanda bir hakikattir de. hatta buna gerçek ile hakikatin çakışabildiği ender durumlardan biridir bile diyebiliriz.

Diderot o eleştiri yazılarını sayıları 11 olduğu söylenen aristokratlara elle yazılmış mektuplar olarak gönderirdi. açıkça söylemek gerekirse bu yazıya başlarken ben de kendimi Diderot gibi hissediyorum ve acaba bunu yazı olarak değil gerçekte  hak ettiği  gibi özel mektup olarak mı göndersem daha iyi mi olurdu acaba diye düşünüyorum. İsmet, ben ve sayıları 11’i katiyen aşmayacak birkaç yazar daha ilgi duyduğumuz konular ve sevdiğimiz yazı türleri açısından kendimizi bu medya düzeninin aristokratları olarak görebiliriz. Bu yazıda işlenen konu medyanın ağırlıklı bölümü tarafından gereksiz olarak nitelenecek olsa da, bir medya aristokratı olarak ayrıcalık hakkımı kullanıyorum ve aslında İsmet’e özel olarak göndermem gereken bu mektubu halka açık olarak yayınlıyorum. umarım kısır döngüsünden çıkmak isteyebilecek meslektaşlar da bu yazışmalarımızdan gereken dersleri çıkarabilir.

2- İsmet’in yazısını yapı bozumuna (deconstruction) uğratmayı birçok yönden başlayarak yapmam mümkündü. Ama benim için yazısının önemli olan boyutu gerçeklik ile hakikat arasındaki  farkı vurgulayan  bölümdü. Çünkü bu ayrımı anlamak modern ile post modern arasındaki farkın anlaşılmasında gerçekten önemi olan boyuttur.

3- İsmet Berkan benim için post moderni anlatma kılavuzu oluşturmaya girişmiş ya, ben de şimdi ona hem sanata yaklaşımı hem de bilimsel düşünceye yaptığı pozitivist vurgu nedeniyle içinde yaşadığına emin olduğum modern durumunu anlatmaya girişeceğim ilk önce.

4- Post moderni bir tepki olarak otaya çıktığı modern durumu anlamadan anlayabilmek mümkün değildir. Bu nedenle İsmet’in bana post moderni anlatmaya girişmesini biraz erken buldum, çünkü henüz içinde bulunduğu modern durumu bile tüm yönleri ile kavradığına emin değilim.

5- moderni anlatarak başlarsam ve bunu tane tane anlatarak yaparsam (kusura bakma bunu söylemeden duramadım) post moderni kavramasının daha kolay olacağını düşünüyorum. bunu yaparken daha önce 2’inci maddede söylediğim gerçeklik ile hakikat farkını anlamanın neden  önemli olduğu da görülecektir umarım.

6- İsmet yazısında Derrida ve Lacan gibi isimleri artık unutulmaya yüz tutmuş bir dönemin temsilcileri olarak nitelendirdiğinden benim bugünkü entelektüel yolculuğuma 19’uncu yüzyıl sonlarından başlamama haydi haydi tepki gösterecektir. Ama bu başlangıcım onun 20’inci yüzyılın ikinci yarısını bile unutulmaya yüz tutmuş bir dönem olarak nitelendirmek gibi aslında kendisine pek yakışmayan bir adetten vazgeçmesi için bir panzehir etkisi de yapabilir belki. 

7- Tabiatı göründüğü şekliyle taklit etmek (mimesis) amacıyla çizen kendilerinden önceki dönemin ekolünden ayrılmak için ve ona tepki olarak çizen izlenimciler ve akıl hocaları sayılabilecek Cezanne tabiatı  çizmişti, ama gerçeği çizmenin peşinde değillerdi. Görünen tabiatın derininde yatan hakikati  çizmek peşindeydi onlar. Bu hakikat ise gördükleri gerçeğin onlarda yarattığı duygulardan ibaretti.

İsmet’in eleştirdiği post modernlerin birçok hakikatinin olabilmesi aslında ismet’in kendi ekolü de olan modern dönemin de temelinde vardı. çünkü aynı manzaraya bile farklı bakan ressamların farklı duyguları olabildiğinden aynı gerçekten farklı hakikatler çıkartabiliyorlardı.   

8- “Gerçek” Ve “Hakikat” Sözcükleri Üzerine Felsefi Ve Dilbilimsel İnceleme (Journal of International Social Research(41) 2015) yazan Hasan İsi ile  Orhan Hançerlioğlu Felsefe Sözlüğü eserinde “gerçek” kavramını bilinçten bağımsız, somut ve nesnel olarak var olan şeklinde açıklarken “hakikat” kavramını ise gerçeğin bilinçteki yansısı şeklinde tanımlar. Hakikî deyimi hakikat olanı ve hakikatle ilgili olanı dile getirir. Hançerlioğlu “gerçek” sözcüğünü nesnel gerçekliklerin ürünü, “hakikat”i ise gerçeğin bilinçteki yansımaları olarak değerlendirir.

ilk bakışta teknik bir ayrım olarak görülse de, daha sonra göstermeye çalışacağım gibi post-modern durumun anlaşılabilmesi açısından da çok önemlidir bu.

9- Cezanne ve ondan etkilenmiş olanlar, özellikle Manet artık gerçeği değil görünenin temelindeki hakikati çizmektedir. bu arayışın kökeni istenirse Romantik dönemin başlarına kadar götürebilir. Hatta modernist düşüncenin babası kabul edilen Charles Baudelaire modern sanatı romantizmden başlatma yanlısıdır. ama ben birçok eleştirmenin yaptığı gibi, moderni kendi hakikatlerini çizen ve bu hakikate uyan teknikler de getiren Cezanne etkisindeki Manet ile başlatmak gerektiği görüşündeyim. İsmet’in eminim artık unutulmaya yüz tutmuş bir dönemin bir diğer  temsilcisi olarak göreceği Michel Foucault da Manet’yi böyle ele alır.

9- sanatçının kendi hakikatini  çizebilmesi modern dönemde uzunca süre büyük bir özgürlük patlaması yaşanmasına neden olmuştur. Picasso bile bu özgür ortamın bir ürünü olarak görülebilir.

10- ancak sanatçının sadece kendi hakikatini çizme eğilimi sanatın gittikçe soyuta  gitmesine ve gerçeklikten alabildiğince kopmasına yol açmıştı. bundan sonra ‘modern sanat’ gerek estetik yaşantı, gerekse estetik yargıların sığlığında yitmiş, gizlenip örtülmüş tinini Heidegger’in de incelikli ve gizemli tonda haber verdiği gibi soyut sanatta bulur.

Hatta ikinci dünya savaşından sonra dünyanın sanat başkenti olma unvanını Paris’in elinden alan New York’ta yazan eleştirmen Clement Greenberg’e göre gerçek sanat sadece kendi gerçekliğinin anlamını araştıran (Kant’ın ‘saf aklın eleştirisi’) sanattı ve bu sanat soyuta biçim olarak ne kadar yaklaşırsa o kadar iyiydi. Sanat dünyasına Greenberg sayesinde hakim olan bu düşünce gerçekliğe o kadar karşıydı ki, insanın ilk bakışta anlayabileceği türde yapılan her sanat eseri onlar  için kitsch’ti.

Mesela Mondrian 1908’den itibaren bir dizi ağaç düzenlemeleri resmi serisi yapmaya başladı. Sanatçının buradaki amacı, fenomenolojik yöntemde olduğu gibi, ağaç deneyiminden hareketle yaşamın akışında değişmeden kalan ağacın özünü ortaya çıkarmaktı. İlk resimdeki ağaç hepimizin hemen tanıyacağı formdaydı. Ancak dizi 1913’e gelindiğinde resimdeki ağaç neredeyse tanınmaz haldeydi. Aynı şekilde De Stilj dergisinin kurucusu ressam van Doesburg soyutlama sürecini kullanarak resmi tanınabilir özeklerinden soymayı Mondrian gibi denemiştir Cows tablosunda. İneğin  özüne ulaşmayı amaçlayan resim sonunda ineğin her türlü tanınabilir özelliklerinden yoksundur. Aynı Mondrian’ın ağacı gibi.

Mondrian resminde öze ait olmayan bütün nesneleri atarak (yani onları fenomenolojide olduğu gibi paranteze alarak) sadece üç ana rengi kullanarak soyut resimler yaptı. bu da bir anlamda fenomenolojik indirgemecilikti.

11- Ancak  biçime vurgu yapan sanat ve sanatının kendi soyuta kaçan hakikati nedeniyle görmezden gelinen gerçeklik içinde dönemin yakıcı sorunları olmaya başlayan feminizm, ırk sorunları, savaş karşıtlığı, gençlerin özgürlük arayışı  gibi konular da vardı. ve sanat ortamında sanatın aslında ancak  bu konular vurgulanarak yapılabileceğini savunan sanatçılar dipten dibe isyana hazırlanıyordu.

12- post modern durumu (Lyotard) yaratan ortam işte bu tepkisel ortamdı. geçişi başlatan aslında 1960’lı yılların başında soyutun tamamen karşı ucunda yer alan ve gündelik hayatta kullanılan malzemeler ile de sanat yapan pop art oldu. Andy Warhol bir pisuarı sanat ürünü olarak kabul ettiren Duchamp’ın izinden giderek 1963 yılında bir temizlik ürünü olan  Brillo kutularının bire bir aynısını ürettiği kutularla sergi açınca, bunun felsefi önemini gören sanat felsefecisi Arthur Danto sanatın sonunun (modern sanatın sonu) geldiğini yazdı.

13- İsmet, hakkını teslim etmeliyim Hegel’i post modern olarak nitelendirmekte haklıydı, çünkü Hegel sanatın felsefeye dönüşerek kendi sonunu getireceğini görmüştür. ama şimdi ben olan biteni çok daha iyi anlaması için İsmet Berkan’a post modern gelişmelerin gerçek felsefi temelini koymuş olan Nietzsche’yi okumasını tavsiye ediyorum.

14- pop art geçiş döneminden sonra biçimden daha fazla anlam ve felsefi tavıra önem veren ve aslında sanatın sonu döneminin sanatı olan post modern dönem başlamıştı.

15- büyük anlatıların tümüne karşı olan ve tek, her şeyi kapsayan çözüm bulma uğraşlarını aptalca, naif ve vesveseli bulan post modern dönemi tam bir inanç kaybı dönemidir. Bu nedenle modernizmin herkesi bağlayıcı tekli okumalarına karşı çoklu okumalı küçük uzlaşmalara dayalı bir çoğulculuk dönemidir post modernizm.

Modernizm geleneği (mimesis) reddederek yükselişe geçmişti. Buna karşı post-modernizm  çoklu okuma ve alternatif bir yaşam dili olarak düşünülebilir.

Post modernizm hiçbir şeyi reddetmiyordu, her şeyden bir şeyler almanın yanındaydı.

Post-modernler Wittgenstein’ın dil oyunlarının meydana getireceği heterojen ve çok sesli yapıda mutlak bir anlaşma, konsensus değil zamanın ruhuna özgü ve yerel konsensuslar aramak ister ve büyük anlaşmaların değil geçici sözleşmelerin peşine düşme yanlısıdırlar.

16- Post modernler gelenekleri hatta moderni bile reddetmedikleri için, eğer ortada bir soruna çözüm varsa, bunun geçmişte kalmış olanların şurasından burasından, geçmişteki fikirlerden, hareketlerden yapılacak en iyi seçkisinde bulunacağı düşünülmeye başlanmıştı.

Tipik post-modern tarzda bir net olmama ve belirsizlik durumu vardır. Hatta post-modern belirsizlik Kant ve Hegel’de sublime karşılığı kullanılan yücelik kavramıyla da eşdeğerdir.

17-Modernistler ciddi ve serüvenciydi, post-modernistler ise oyuncu detayların, sanatsal kaygısızlığın ve ayrıksı duran kinizmin ustasıydılar, mutlak doğrulara ve kolay çözümler üreten her şeye karşı güvensizdiler. Nietzsche ideal dünyayı , ortak doğayı reddetmişti, doğruları yalnızca belirli zaman ve yerlerdeki ihtiyaçları karşılayan  inançlar olarak görüyordu. Bu post modernin şüpheciliğine uygun bir felsefi yaklaşımdı. Nietzsche ‘aklın canı cehenneme’ diyerek ahlakı yeni bir bakışla okumaya davet çıkarmıştı. Bu da post modernin tavrına uyan bir yaklaşımdı. Picasso’nun sanat ve gerçeklik ilişkisi hakkında varmış olduğu tespitlerin çoğunun Nietsche’de de bulunduğu uzmanlar tarafından tespit edilmiştir.

18-Modern sanattan çıkışın arandığı ve pop sanatla gerçekliğe dönüş için  bir geçiş dönemi arası verildiği o günlerde (1960 ortası ve sonu arası) sanatın ne olduğu, kime sanatçı deneceği, önem kazandığı söylenen içerikte nelerin anlatılacağı hemen her şey hakim bir ideolojinin, bir büyük sanat anlatısının olmadığı bir ortamda yeniden tanımlanıyordu.

Joseph Beuys’un dediği gibi artık herkesin sanatçı olmasının mümkün olduğu yeni bir döneme girilmişti.

Bu tabii ki modernizmin yüksek sanattan yana elitist yaklaşımına karşı çok daha çoğulcu, demokratik bir ortamdı.

19- gönlüm  bugüne ait olan da  dahil  çağdaş sanatı post-modern şemsiye kavramı altında ele alıp tanımlamaktan yana. Tam Lyotard’ın dediği gibi post-modern durumun tanımlayıcı özelliği bütün büyük anlatılara şüpheyle karşı çıkması olabilirdi.

Ama post-modern kavramını kullandığımızda dönemi tanımlamak için elimizde en azından bazı belirleyici  özellikleri anlatmak için büyük olmasa da bir anlatı kriteri olabilecek. Tekrarlama pahasına post-moderni tanımlayan bu özellikleri yeniden hatırlatayım:

Modernizm geleneği reddederek yükselişe geçmişti. Buna karşılık post modernizm hiçbir şeyi reddetmiyordu.

Gelenekleri, moderni bile reddetmediği için eğer ortada bir soruna çözüm varsa bunun geçmişte kalmış olanların şurasından burasından, geçmişteki fikirlerden, hareketlerden yapılacak bir en iyi seçkisinde bulunacağı düşünülmeye başlanmıştı.

20-Çağdaş günümüze ait olarak düşünülebilir, çağdaş sanatçı içeriğe verdiği önem doğrultusunda günümüzdeki sosyal, siyasi, kültürel sorunlara el atmalıdır. Ama bunu sanata nasıl dönüştürüleceği post-modern ilkelere göre belirlenmelidir.

21- sona yaklaşırken bütün bu tartışmamızın aslında bir yanlış anlamadan kaynaklanmış olabileceğini söylemeliyim.

ben bazı özellikle zor yazılmış metinleri düşünürken aslında post moderni anlamamız için kaçınılmaz olan Derrida, Lacan, Foucault, Deleuze, Barthes gibi yazarları düşünüyordum.

onlarla uğraşırken  aklımda katiyen İsmet Berkan yoktu, hatta onun özellikle zor konuları anlaşılır yazdığını düşünürüm. son yazmış olduğu ‘İnsan Uygarlığının Kısa Tarihi’ kitabı da bunun net bir delili.

22- bir yanlış anlamadan doğmuş olsa da, bu tartışma hem tartışmanın tarafları, hem de farklı bir şey okumayı özlemiş düşünmeyi  bilenler için  bence güzel oldu.

Post-modern Hal Foster’in dediği gibi gerçeğin geri dönüş dönemidir. Estetik deha artık aranmıyor, hemen herkes eğer bir felsefesi veya düşüncesi varsa bunu ifade etmek için sanata başvurabilir, sanatını nasıl ifade edeceğinde de artık özgür. Bu performans sanatı da olur, yerleştirme, kavramsal , arazi sanatı da olabilir. Anlayacağınız fazla kuralın, büyük anlatıların bulunmadığı bir özgürlükler dönemi.

Ben post moderni işte bu nedenle seviyorum ve umarım İsmet  Berkan bir daha çağdaş sanat sergisine gittiğinde bu ne biçim sanat, bunu çocuğum bile yapar demeden bir daha düşünür  ve eserden algıladığı göstergelerden onun anlamını doğru çözümlemeye çalışır.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.